Merhaba, buraya
get kelimesinin anlamını aramaya geldiniz. DICTIOUS'da
get kelimesinin tüm sözlük anlamlarını bulmakla kalmayacak, aynı zamanda etimolojisini, özelliklerini ve
get kelimesinin tekil ve çoğul olarak nasıl söylendiğini de öğreneceksiniz.
get kelimesi hakkında bilmeniz gereken her şey burada.
get kelimesinin tanımı, konuşurken veya metinlerinizi yazarken daha kesin ve doğru olmanıza yardımcı olacaktır. XXX'in ve diğer kelimelerin tanımını bilmek, kelime dağarcığınızı zenginleştirir ve size daha fazla ve daha iyi dilsel kaynaklar sağlar.
İngilizce
Köken
- Orta İngilizce geten, Eski Norsça geta, Proto-Cermence *getaną, Ana Hint-Avrupa dili *gʰend-.
Söyleniş
- (BK ağzı) IPA(anahtar): /ɡɛt/, /ɡɪt/,
- (gotten (Kuzey Amerika'daki kullanılır, BK'ta eskimiştir))
- Heceleme: get
Eylem
get (üçüncü tekil kişi geniş zaman gets, şimdiki zaman getting, basit geçmiş zaman got, geçmiş ortacı got veya gotten)
- afallatmak, şaşırtmak
- She had got' me there: I could not answer. — Beni o noktaya getirdi: Cevap veremedim.
- (belirli bir yerde) karşılaşmak, rastlamak
- For someone used to the tiny creatures we get in England, it was something of a shock. — İngiltere'de karşılaştığımız minik mahluklara alışkın biri için bu biraz şok ediciydi.
- bilgiyi ya da bir konuyu çalışarak anlamak, öğrenmek.
- bir sonuca veya yanıta ulaşmak.
- bir şey eline ulaşmak, almak, elde etmek
- I got a letter from him. — Ondan bir mektup aldım.
- bir şey ile vurmak ya da yumruk atmak
- You got me in the eye! — Gözümün içine soktun!
- bir yerden başka bir yere götürmek, transfer etmek
- She had to get them away from the rocks. — Onları kayalardan uzaklaştırması gerekiyordu.
- birine bir şeyi (genellikle ikna etmek suretiyle) yaptırmak
- They got her to sign the consent form. — Tasdik formunu onu ikna ederek imzalattılar.
- (borca, vasıtaya v.s.) binmek, girmek
- She got into the car. — Arabaya bindi.
- edilgen yapı kurmaya yarar. (-ılmak)
- The girl got drowned. — Kız boğuldu.
- getirmek
- Get another chair. — Başka bir sandalye al.
- (kapıya veya telefona) bakmak.
- I'll get the door. — Kapıyı açacağım.
- imkânı elde etmek, fırsatını yakalamak
- He got to try out a few of these nice new cars. — Tasdik formunu imzalattırmak için onu getirdiler.
- muzdarip olmak, sahip olmak, yakalanmak (hastalığa v.s.)
- I got a sudden pain in my left eye. — Sol gözümde ânî bir ağrı meydana geldi.
- sahip olmak. (have got. Bakınız have)
- temas kurmak, ulaşmak
- You can get me home, if you need me. — Bana ihtiyacın olursa beni eve götürebilirsin.
- vasıta ile seyahat etmek veya vasıta yakalamak
- I got a taxi across to Bağdat Street. — Bağdat Caddesi'nin karşısındaki taksiye bindim.
- (yiyecek) hazırlamak
- I will get the dinner. — Akşam yemeğini alacağım.
- (teklifsiz konuşma) bahsi geçen konuyu veya birini anlamak
- What do you mean? I don't get it. — Ne demek istiyorsun? Anlamıyorum.
- (teklifsiz konuşma) birini kızdırmak, çileden çıkartmak.
- (teklifsiz konuşma) cezalandırmak, yaralamak, öldürmek, görüşmek (hesaplaşmak)
- I'll get you for this. — Bunun için seni yakalayacağım.
- (teklifsiz konuşma) hakkını elde etmek, payına düşeni almak
- I'll get mine, you'll get yours. — Ben benimkini alacağım, sen de seninkini alacaksın.
- (teklifsiz konuşma) kendini beğenmiş birine dikkat çekmek için söylenir.
- Get her! — Al onu!
Eş anlamlılar
Zıt anlamlılar
Ad
get (çoğulu gets)
- (eskimiş) hayvan yavrusu
- (teklifsiz konuşma) hoşa gitmeyen, işe yaramaz kişi
İsveççe
Söyleniş
Ad
get g (belirtme hâli geten, çoğulu getter)
- (boynuzlugiller) keçi
Çekimleme
Ek okumalar