have

Merhaba, buraya have kelimesinin anlamını aramaya geldiniz. DICTIOUS'da have kelimesinin tüm sözlük anlamlarını bulmakla kalmayacak, aynı zamanda etimolojisini, özelliklerini ve have kelimesinin tekil ve çoğul olarak nasıl söylendiğini de öğreneceksiniz. have kelimesi hakkında bilmeniz gereken her şey burada. have kelimesinin tanımı, konuşurken veya metinlerinizi yazarken daha kesin ve doğru olmanıza yardımcı olacaktır. XXX'in ve diğer kelimelerin tanımını bilmek, kelime dağarcığınızı zenginleştirir ve size daha fazla ve daha iyi dilsel kaynaklar sağlar.

Danca

have

(tarım) bahçe

İngilizce

have (çoğulu haves)

(the haves) (teklifsiz konuşma) her şeye sahip olan insanlar, zenginler

Örnekler

there is an increasing gap between the haves and have-nots.

Eylem

have

Dinle (ABD aksanı).

have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)

Söyleniş

(vurgulu) IPA: /hæv/
(vurgusuz) IPA: /(h)əv/
(have to) IPA: /hæf/


(veya have got) bir şeye sahip olmak
(have oneself) (teklifsiz konuşma) kendine iyi, güzel, ağzına layık vb. bir şey almak, bulmak, hazırlamak. Hoşa gidecek bir şey edinmek.
bir şey bilmek (yabancı dil vb.)
geçirmek, çekmek (zorluk, ameliyat, zaman vb.)
(veya have got) bir şeyden muzdarip olmak (hastalık, baş ağrısı vb.)
sahip olunan bir nesnenin başına bir şey gelmesi veya bir şey yaptırmak (past perfect ile birlikte kullanılır)
birine bir şey yaptırtmak (geniş zaman ile birlikte kullanılır)
(veya have got) (teklifsiz konuşma) bir tartışma esnasında karşıdakini zor durumu sokacak bir şey söylemek.
(kaba konuşma) biriyle cinsel ilişkiye girmek
(teklifsiz konuşma) aldatmak, dolandırmak.
(have to veya have got to) bir şeyi yapmak zorunda olmak (yapmakla yükümlü olduğu için veya gerekliliğine cidden inandığı için)
bir şey yemek veya içmek.
yapmak veya düzenlemek (eğlence, parti, toplantı vs.)
katlanmak, kabullenmek.
bir şeyi belirli bir pozisyona getirmek veya belli bir yerde tutmak.
eline bir şey ulaşmak, almak (mektup vs.)
birini evinde ağırlamak, misafir kabul etmek.

Örnekler

have you got a new job yet?
he had a new car and a boat.
she has blue eyes.
he had himself two highballs.
John has only a little French.
I had a good time.
she has got a headache.
she had her bag stolen.
I will have my hair done.
he had his bodyguards throw Chris out.
you've got me there; I've never given the matter much thought.
did you have the girl at number 7?
I realized I'd been had?
you don't have to accept this situation.
I had' beans on toast for lunch.
are you going to have a party?
I can't have you insulting Tom like that.
Mary had her back to me.
she had a letter from mark.
we are having the children for the weekend.

Köken

(Ana Hint-Avrupa dili): *keh₂p- → (Proto-Cermence): *habjaną → (Eski İngilizce): habban, hafian → (Orta İngilizce): haven

Eylem

have have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)

fiillerin geçmiş zaman sıfat-fiil (past participle) halleriyle beraber kusursuz zamanlı (perfect tense) cümleler kurmakta kullanılır.

Örnekler

I have finished.